book4.gif (10453 bytes)
2s.gif (4940 bytes)Hayalet sevgiliye,2s.gif (4940 bytes)
Tek başına bir odada kalıyordun. Odanın duvarları baştan başa camdı.Baştan başa sımsıcak ruhtu...
Odanın ortasında   çırılçıplaktın. Bir sandalyede oturuyordun. Odan ılık,
tanıdık, hiç kesilmeyen bir rüyanın ortasında salınıyordu.Yüzünden dünyadaki bütün zamanlar geçiyordu. 
Yüzündeki bütün zamanları özlüyordum... Yüzünün bütün zamanlarının dışındaydım.
Odanda tek başınaydın, ama o büyüsünü, o derinliğini yaşamayı çok arzulasam da, yine de nerede olduğunu 
bilmediğim dünyaya senden gidiliyordu... Senin gözlerinden görülüyordu... 
Senin gözlerinden görülüyordu benim sonsuz düşüm... Sonsuz kayıplığım... 
Varlığımın bir parçası sana gitmiş, bir parçası bende kalmıştı. 
Varlığımın sende olan parçası seninle gerçek dünyaya, başka ruhlara, öteki hayatlara gidiyordu...
Beni içeri, odana, yanına almamıştın. Varlığımın en sahici, en cesur, en erdemli yanı içerde, seninle 
kalmıştı,seninle gitmişti öteki hayatlara, başka ruhlara...Böyle başlamıştı o büyük dışlanmam. 
Ömrüm odanın kapısında, beni içeri çağırmanı beklemekle geçmişti...Yaşamadım diyemem, yaşadım. 
Sevgilerim oldu. Başarılar kazandım. Misafirler geldi evlerime... Çılgın,
başıboş, şımarık, ihtiras dolu yaz akşamlarım oldu... Sevgi dolu mektupları aldım. Telgraflar, çağrılar... 
Yolculuklara çıktım. Beni karşılayanlara el salladım sevinçle, içim kamaşarak...İştahlıydım. Arzularım
hiç dinmeyecekgibiydi... Doğum günlerimde pastamı keserken herkese ve kendime hak ettiğimizden 
daha çok şans diledim hep...Ama yine de unutamazdım senin kapında bekletildiğimi, beni içeri 
almadığını, varlığımın en anlamlı, en sahici parçasının sende kaldığını, o ikiye bölünmüşlüğümün 
derin sızısını unutamazdım, bunun yıllarca süreceğini ve de hiç dinmeyeceğini... Bazı geceler 
penceremi açar derin nefesler alırdım. Nefes alırken gücümü daha da artırsın, acılarımı bana 
unuttursun diye Tanrı'ya yaranmak geçerdiaklımdan. Doğanın ayrılmaz bir parçasıydı odan. 
Odan doğadaki o en ağırbaşlı cinayetlerin ortasında sessizce beklerdi... 
Daha da ısınırdı sahipsiz ruhlardan yapılmış camları... O camları kırabilsem, sana dokunabilsem,
kendimi sana inandırabilsem kainatın bütün şefkati, bütün sevgisi içime akacaktı, biliyorum... 
Yaşarken hiç tatmadığım bu duygu elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakındı sanki.
Ama neden bu kadar uzaktaydı, hiç anlayamıyordum... Bilmekçözer sanıyordum bu muammayı... 
Bu uzaklığa çalışırsam beni içeri alırsın diye düşünüyordum...Çünkü yaşadığım şehirlerden en 
umutsuz durumlardan büyük vaatler, büyük sürprizler çıkarıyorlardı karşıma insanlar... 
Sanki insanlar o büyük kayboluşlarını unutturmak için bir arada yaşıyorlardı...
Ben de o insanlardan biriydim ve bir gün kapını açıp beni içerialacağını, bir gün beni gerçekten
seveceğini sanıyordum...Bu yüzden dünyadaki hiçbir şey üzerinde dikkatimi yoğunlaştıramıyordum. 
Bu hayatta hiçbir şeyi tam yapamıyordum. Görenler kendimden intikam alıyorum sanıyorlardı...
Sonsuz bir ertelemeydi hayatım. Aslında bu bir gecikmişlik değildi. 
Hayattan istifa etmek de değildi. Hem sen olmadan nereye gidebilirdim ki? Ben senden
 uzaklaştığımda gecikmişolurdum her şeye, seni sevmekten vazgeçtiğimde intikam almış olurdum
her şeyden, seni sevmekten vazgeçtiğimde intikam almış olurdum kendimden... Uzağa, istediğim 
uzaklara gitme şansım ancak yanında olursam mümkündü Çünkü ne zaman içime baksam yüzünden
 geçen bütün zamanları, bütün özleyişleri, yüzünden gerçek dünyaya açılan yolları, başka ve 
öteki hayatları görüyordum... Yüzünde varlığımın sende kalan parçasını görüyordum.
Böyle zamanlarda yüzünde, acıyla gölgelense de bağışlayan bir gülümseme olurdu.
Ve bu gülümseme senin beni bir gün içindeki varlığımla buluşturacağını hissettirdi...İşte o zaman bu 
sürgün bitecekti...İşte o zaman yaşadığım bütün endişeler, bu suçluluk, değersizlik duyguları, 
bu korkular, bu günaşırı intiharlar bitecekti...Bunu bile bile yaşamak nedir bilir misin?...
Geri döneceğini bile bile tanımadığın, sana hep yabancı yollara düşmek...Karşına çıkan herkeste 
seni aramak... Seni hatırlattığı için birine âşık olduğunu sanmak... Sen olmadığını bile bile, 
bütün hayatını bu ilişkiye adamak için çırpınıp durmak...Bunu bile bile yaşamak nedir bilir misin?... 
Düşünsene, ben seninle düşlerimi,heyecanlarımı, çocukluğumu, acılarımı aldattım... Seni unuturum 
diye yaşamaya başladığımher aşkı, ben yine seninle aldattım...Sen beni içine almadığından 
beri yıllardır ben seninle kendimi aldattım... Bir tek seni sevdiğim doğruydu... Ve bu doğru yüzünden 
hayatım yalana battı... Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin...
Tepeden tırnağa aşka, tepeden tırnağa özleme batmış bir hayalet... 
Bu hayaletin içinde beni değil seni gördüler hep. Çoğu bu hayalete dayanamayıp çekip gitti... 
Kimisi senin beni beklettiğin kapıda, beni bekledi. 
Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan... 
Ve ben en çok onların sevgisine inandım. En çok onlara derinden üzüldüm.
Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye... 
Dünyanın iyi bir yer olduğuna ve yaşamak için çok sebep bulunduğuna bu insanların 
bir hayalete duydukları o akılalmaz, o sonsuz sevgileri yüzünden bir kez daha inandım... 
Seni unutmak için başladığı her aşkı yine seninle aldatan bir hayalete... Seninle kendini,
bütün hayatını, düşlerini, çocukluğunu yaşadığı bütün acıları aldatan bir hayalete...
Bir tek sana duyduğu sevgisi doğru olan, bu yüzden bütün hayatı büyük bir
yalan olan hayalete...Hayalet...Bir Seni sevdim, bir seni sevdi..... 
 

Bir gün..

Öylesine sıradan bir gündü işte.

Ne güneş olağanüstü parlak ne de ılık meltem rüzgarları vardı neşeyle yanağını okşayan.... baharı anımsatan tek gelincik bile yoktu..nerede açacaktı ki.. . bir avuç toprak yoktu koca kentin içinde..alabildiğine yükselen taş duvarlar ve içinde hapsolmuş rengarenk giysili onca insan..mahkumlar.... mahkum olduklarını fark etmeyen... o ya da bu biçimde prangalı mahkumlar.. koşuşturup duruyorlardı tozlu aralık yollarda, beton caddelerde.. hedefleri varmış geç kalıyorlarmış gibiydiler...telaşlı ürkek korkulu endişeli yüzler..

Sıradan bir gündü

Öylesine işte...

Usulca gözlerinden inen damlacıkları fark etti dudak kıvrımında.  Sağ elinin işaret parmağını hafifçe kıvırıp tersiyle sildi , silmeye çalıştı...yoo tuzlu ılık bir şeyler yaktı dilini..dere yatağında kıvrılarak akan bir yılan gibi süzülüyordu yaşlar.. üzgündü bilemiyordu nedenini

Kırgındı..kime? bilseydi keşke..yalnızca boş gözlerle baktığını fark etti... boşluk vardı artık..göremiyordu ...

Gün artık sıradan bile değildi.. bitmeliydi..

Bitmeliydi diye düşünürken gülümsediğini fark etti..

Bir şeyin bitmesi için başlaması gerekmezmiydi..?

Onun hayatında gün hiç başlamamıştı..

Gülümsedi..

Keyiflendiğini farketti..

Garip bir şekilde mutluydu...

Hiçbir şeyi yoktu günde..

Sıradan.. sıradışı ...hiç..

Gözlerinden süzülen yaşlara da aldırmıyordu artık...gülümserken dudaklarına  tuzlu ve ılık  dokunan yaşlara karşı gülümsüyordu..diliyle yaladı dudaklarını..  hafifçe dil çıkardı.. günle dalga geçebilirdi artık.. nasılsa ona başlamıyordu.. başlamayan bir şey bitmezdi ki..

Aklına düşeni sildi bir çırpıda. Neydi ki aklına düşen? Uzaklarda çok uzaklarda yaşayan bir sevgilimiydi?  Günün gizemi sırrı anlamı olabilirmiydi o.. belki derken kırık kanatlı bir yavru kuş kadar acı ve korku bastı çırpınan yüreğini..  acıyı anlıyordu da korku neyin nesiydi. Çözemiyordu..

Oysaki;

“Senin hakkında seninle konuşurken bile ne söyleyeceğimi bilmiyorum.Aklımdan geçenleri söyleyecek olursam düşüncelerime ihanet edeceğimi düşünüyorum hep.Hayallerime izin verecek olursam geriye bana hiç bir şey kalmayacak. ne yapacağını ya da nasıl davranacağını bilmeyen bir sokak kedisi gibiyim...”  diye düşünürken bile gülümsüyordu.. dudaklarında kuruyan tuz zerrecikleri parıldadı.. Açtı.. “Neden,niçin aç olduğumu bilmiyorum...Tek başıma sokak sokak dolaşan bir sefil,bir deli gibi...Nereye gideceğini bile bilmeyen bir yolcuyum sanki.. Arsız sevdaların kaçanı ben olmadığım gibi sıradan solukların gizli teneffüsleri de olmadım.Yüreğimi ve aşkımı gözler önüne sermeden, ipe asılmış bir katil misali arkama bakmadan yürüdüm bunca zaman. “ Kızgınlığımı bahane ediyorum da kararsızlığım engelliyor.” Yooo hayır asla bunları söylemeyecekti..unuttukları arasına katmaya karar verdi.. artık gülümsemiyordu..  derin bir soluk aldığında  ciğerlerinin yandığını fark etti..usulca koyverdi soluğunu ..sessiz ve yalnız..  “Karanlık içinde en mat, en sıcak rengim kendime göre; güneşin doğuşuna ters, ayın karanlığına ışık yakıp söndüren kalbim, en az senin beni özlediğin kadar özlüyor. “

sıradan bir gündü işte..

aşıktı üstelik ...

öyle sanıyordu...

oysa aşk yoktu...

oysa uzaklarda bir sevgili de yoktu sıradanlığı aşacak

biliyordu..

dudaklarındaki acıyla irkildi.. parmağının ucuyla dokundu alt dudağına..hafifçe okşadı..parmağında hissettiği ılıklık kızıl bir goncanın sızıntıları gibiydi..

“Hiçlere takılıp kalmış yüreğimin zincirini kırıp kırıp elime verme benim...Hıçkırıklarını duyup gözyaşlarını görmezsem sana da inanmam.Yüzünü görmezsem boynuna da sarılamam. Arayıp sormazsan gözlerinin içine rahat rahat bakamam biliyorsun..  Sana kulak verecek olursam ne söyleyeceğimi unuturum diye korkuyorum en çok.Yine yeni sorularımla baş başa kalacak olursam,yalnızlığımı kızdırmış olurum.Kendimi suçlarsam sebepsiz şaşkınlıklar içinde körebe oynar beynim.Göremem artık duyamam hiçbir şeyi.Ne aşkımın kölesi ne de sıradanlığın küçük hırsızı olurum inan. Arıtılmış isyanımı arkana alıp geleceğim... samimi gerçeklerine sarılmış umutlarımı sana emanet edersem; çektiğim acılara yenisini eklemiş olursun... Elimi tutarsan sıcaklığımı, bedenime dokunursan ........., ama yüreğimi istersen sende kalanı veremem ki ..!” bir esinti mi gelmişti ne? Saçları savruluyordu durduk yerde.. Beyni alabildiğine özgür, yüreği bir o kadar tutsak haykırdı içinden... “Hadi gari umutlarını atta bir kenara ilk defa bizim için sende yüreklen... Rüzgarlarına bulaştırdığın sevgini anlat...  burada kurtul yarandan. Sessizliğini benimle paylaşacak olursan daha bir sessiz kalacaksın uzun yıllar. Geç gelen mutluluğun arkasına düşmeden iyi düşün derim. Sessizliğimi bozacak olursam, sesimi yükseltir, hesapta sormak isterim senden. Kan tükürür gibi anlatır,bağırıp dururum –Dahası var...! dahası var..!- diye. Konuşmadıklarımız konuştuklarımızdan daha az, paylaştıklarımız paylaşmadıklarımızdan daha yoğun. Sevgimiz ifade edilemeyecek kadar büyük olmalı ki; dudaklarımızı kapatıp bakışlarımızla yüzleşmeliyiz. Unutamadıklarımızı anlatacak olursak, yarış edercesine kapışır ruhumuz. Hangimizin gerçek seven olduğunu bilmediğimiz bir yarışın rakipsiz iki dostuyuz aslında. Elden ele dolaşan bayraklar gibi yaşadığımız aşk....Kimde olduğu belli bile değil. Sakın ağlama karşımda. Seni böyle canlandırmadım gözümde. Böyle hayaller kurmadım. Seni suçlayacak olursam susarım, konuşmam yüzüne bile bakmam biliyorsun. Sakın ağlama  gözyaşlarını silemem... uzaklardasın... Evet kızgın olduğum doğru...Neye? Kime ? Neden...?  diye sorma. Seni sorularında baş başa bırakacak olursam bende cevapsız kalırım, diye korkuyorum en çok. Ben ağlayacak olursam çekip giderim yada sen görmezsin. Aslında bunu da biliyorsun. Bizimle ilgili gerçeklere sen olur verdiğin için uymak kalıyor bana . Körlüğümü hoş gör.Gözlerim kapalıyken seni hissediyor ve özlüyorum ancak. Özlediğimi bile bile çekip gitmek isterdim... ama yapamıyorum. Neden diye sorma sakın bana, söylemem gereken şeyleri söylemekten, Senin söylemek istediklerin kadar korkuyorum. Seni seviyorum..”

Aslında sıradan bir gündü

Aşık olmasaydı

Uzaklıklar olmasaydı arada

Çaresiz olmasaydı

Yorgun olmasaydı

Yorgun çok yorgun olmasaydı...

Öyle ki;

Günü bitiremeyecek kadar yorgundu..

flashleft.gif (17278 bytes)

Sana nasıl hitap edeceğimi kestiremedim,

Anlamalıydım ben üzüldüğümde kılını kıpırdatmamandan, sadece işin

düştüğünde aramandan, naber nasılsın lafının arkasına, “bir görüşelim mi?”

ekleyememenden, anlamalıydım sevgisizliğini.....

Ben seni görmek için sınırlarımı zorlarken, senin umursamamandan, alaycı

konuşmalarından, yada senden vazgeçerim diye korkup, önüme bir parça yem

atmandan anlamalıydım....

Ben hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı bu kadar uysal davranmamıştım

oysaki, severdim özgürlüğümü, asi olmayı, bir bardak suda fırtınalar

koparmayı, kimseye hesap vermemeyi..... bir bunları severdim birde seni

sevdim.... Sevgilin değil sevdiğin olmayı istedim....

İlk defa biri benden hesap sorsun istedim, bir açıklama beklesin .... “bu

biraz açık değil mi?” yada “hayır biryere gitmiyorsun evde oturuyorsun..1” dan

başka bir şeydi bu.... beni sorgula, duygularımı sorgula istedim, olmadı.....

Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz.... Tabii ki

bocalardın, emindin düzgün insan olduğumdan, hayatında hiç karşına çıkmamış

kadar düzgün, emindin seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden; öyle olmasaydı

her probleminde ilk beni ararmıydın.....

Nedenleri, niyeleri merak etmedim hiç inan etmedim.... Bu kadar

sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim onu merak ettim..... Benim için

ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü, sendeki beni merak ettim....

Artık hayal kurmuyorum, geçmişe bu kadar bağlı olmamın sebebi o zaman çok

mutlu olmam bunu biliyorum.... Şimdi tekrar başlasakta, yalnızlığı

paylaşsakta sana gönlümü açabilir, gözüm kapalı güvenebilirmiyim

sanıyorsun.....

Şimdi artık tek başımayım..... hiç değilse hakkını veriyorum

yalnızlığın.... iki kişilik kocaman bir boşluktansa kendimi ve yalnızlığını

yeğlerim....

Artık kendimi görmemek için aynalara bakmıyorum, üşürüm diye kazağını

giymiyorum, ağlarım diye türkü dinlemiyorum,

Belki de sen haklısın artık ben bile kendimi sevmiyorum........