Hiza

...........................................yaşam bir düz dizimler klasiğidir...

“Barın tuvaletinde yapmıştım ben. Ayakta üstelik. Adamı tanımıyordum bile.Üç dakika için de oldu bitti her şey. Çıktığımda ilk işim kocamla dans etmek oldu...”

Kadın günler, geceler boyunca bu sözleri düşünür. Uzun zamanlardan beri, kendisine doğru dürüst elini bile sürmeyen kocanın da başka -başka kadınlara-  gittiğini anlaması için, ne gözleriyle görmesi gerekiyor, ne de yazarın ona haber vermesi...

Ben de onu aldatmalıyım, evet.

Kocam benden uzaklaştıkça daha da derinden hissediyorum dişiliğimi. Ben de onu aldatmalıyım, evet.

Bütün gece döndüm durdum yatakta. Ahlaksız bir kadın gibi düşünüyordum kuşkusuz. Kocamla yaptığımız sözleşme gününe geri dönüşler yapar olmuştum, neden? Belimi sıkan gelinliğin beni rahatsız etmediğine inanmıştım. Kocam ayağıma basmışmıydı?  Hatırlamıyorum ama bastıysa eğer, gülümsemiştim.

Evimin çıkarlarını gözettim hep. Çalışarak katkıda bulundum evime. Yeri geldi, yuvamın dağılmaması için sineye çektim. Yeri geldi, kavgalar ettim. Ne gerekiyorsa yaptım. Hiçbir yararı olmadı. Hepsinden, hepsinden vazgeçmeliğim. Her şeyi, her şeyi bırakıp gitmeliğim. Ama rahatsız eden birisi var. Şarkı söylerken sesimi kısan, kahkaha atarken eliyle ağzımı kapatan, kısa eteklerimi bacaklarımdan çekiştirip uzatan birisi var. Çok uzaklardan duyduğum “terket.........t...e...r...k......” fısıltılarının önünü kesen birisi vardı. Aklımı halılarımın temizliğine verdiren, küçük biblolarımın yerli yerinde durup durmadığını kontrol ettiren, ikide birde dolaptan bir şeyler çıkarttırıp bana yemek masaları hazırlattıran birisi vardı. Kocam sanıyordum önceleri. Uykusuz geçirdiğim günlerden sonra, bir sabah eteğimi giyinirken birden bire kocamı gördüm. Henüz uyuyordu. Seyrettim ve işte o sırada anladım: kocam değil!.. Beni her gün bu eve taşıyan adam kocam değil. Kocamın kolları bu kadar uzun, sesi bu kadar ikna edici, varlığı bu kadar derin değil.

            Başkasıydı... Herkesten daha önce tanıdığım birisiydi ve hissettim: ondan kurtulamam. Dehşete kapıldım. Kim olduğunu bilemiyordum. Fakat sanki gövdemin içinde bir yerlerde kök salmış fırsat kolluyordu. Bu duygularla sarhoş gibi dolanıp durdum kaç zamanlar... düşündüğüm gibi hareket edemediğimin farkına varıyordum. İradesizdim. Zayıflamıştım. Gözlerim iki çukura elle yerleştirilmişte, her an oradan düşeceklermiş gibi duruyordu. O bana yemek hazırlatmaya, halı süpürtmeye devam ediyordu.

            “Bırak peşimi deseydin, bağırsaydın yüksek sesle. BIRAK PEŞİMİ!.. BIRAK PEŞİMİ!”

            Nasıl yapabilirim? Peşimden gelen o değildi ki! Bendim onun peşinden giden. Bir yandan da kurtulmak isterken, bir yandan da kendimi onun dışında aklıma bile getiremiyordum. Artık sana ihtiyacım yok, yok dedim bir gün. Ben de kocamı aldatıp, ona cezasını vereceğim dedim. Bu ihaneti durduramazsın! Bu ihaneti durduramazsın!

            Ama daha aynı gece yalvardım ona: bana yol göster n’ olur. Bu evin odaları arasında gidip gelerek neyi beklediğimi bilmiyorum. Bir bu kadar daha bekleyeceğimi hatırladıkça her yanımı dayanılmaz ateşler basıyor... bana yol göster....n’ olur..

            Günah yolunda olduğumu söyledi. İffetli bir kadınım ben ve iffetli bir kadın hafif kadınlar gibi davranmaz. Kuvvetli bir rüzgar gibiydi sesi. On yıllardır bu sesi duyduğumu hatırladım birden... Bu ton, bu tını, bu sözler... Bütün bedenimi sardı.... Direnmeyi istemeyecek kadar yorgundum. Kendimi kollarına bıraktım. Ve kocama kendi koynunda ihanet etmenin hazzını yaşadım. Yüzünde yüzler gördüm.anlamadı ihanetimi. İhanet ona göre başkasıyla yatmakla olurdu. Anlamadı ihanetimi.. Çocuk bile doğurdum ona.

            Kocam oğlunun kendi genlerini taşımadığını bilmiyor. Kocam başını yastığın altına gömüp uyuyor. Kocam sabahları evden çıkıp, akşamları geri geliyor. Kocam eve dönerken iki ekmek, bir paket çay, bir kilo şeker, iki kilo portakal, üç yüz gram eski kaşar, yarım kilo kıyma alıyor. Kocam bazı geceler eve geç dönüyor. Kocam bazı geceler eve yorgun dönüyor. Kocam bazı geceler eve neşeli dönüyor. Kocam eve dönüyor. Kocam oğlunun kendi genlerini taşımadığını bilmiyor. Kendi kollarındayken ihanet edebileceğimi bilmiyor. O ihaneti başkasıyla yatmak sanıyor. Asıl  ihanetin beyinde olduğunu bilmiyor...Kocam oğlunun kendi genlerini taşımıyor olabileceğini aklına getirmek istemiyor. Kocam en çok oğlundaki genleri sevdiğine inanıyor.Ben de seviyorum.. O benim sahici ihanetimi taşıyor. Beynimi, düşlerimi, kurduğum hayalleri taşıyor.. Bin bir yüzden gen taşıyor. Kocam oğlundaki genler için her şeyi yapabileceğini söylüyor. Ben de.. Kocam oğlundaki genler için her şeyi yapıyor. Her... Şey.

            “Kim bu adam? Kocan hemen yanı başındayken, yatağına kadar gelip seni kollarına alan bu adam kim?”

            Bilmiyorum. fakat tek bir kişi değil o. yüzlerce, binlerce, milyonlarca çehresi var sanki. yüzlerce çehrede cisimleşmiş bir... şey...  Kaç kişi onsuz yaşayabilir ki? Evimizden çıkıp gitmemize engel oluyor. Bize dayanma gücü verdiriyor. Rahat nefesler aldırıyor... Aynı anda birçok kişiyle olabiliyormuş. Aynı anda bir çok evde, bir çok yatakta, otobüste, markette, mağazada, büroda, kaldırımda, lokantada, camide, okulda, sinemada olabiliyormuş. Çocukların çoğunun kendinden olduğunu söylüyor. Onunla bütünleşen kadının hiç ölmeyeceğini. Ben de ölümsüz olacakmışım. O beni kalabalıklaştırıyor. Kalabalıklaştıkça güçleniyorum. Kime gitse benimle karşılaşıyor kocam. Nihayet anlayacak. O kadar çoğulum ki. Kaçmasının bir anlamı yok.

            O kadar çoğul

            O kadar her yerde

O kadar herkesim ki...

Ohhhh... böyle düşününce hafifliyor insan. Alnım ak, başım dik, içim rahat.....

Arada bir, ayak topuklarımı sızlatan başka bir ses daha duyuyorum içimden. Fakat öyle cılız, öyle belli belirsiz ki...Bir toplu iğnenin ucu kadar sessiz... Çocukluğumda perdeyi açıp, görür görmez ellerimi çırptığım lapa-lapa yağan  kar sesine benziyor. Ama büyüdüğümüz zaman, olur olmaz zamanlarda el çırpmayız , öyle değil mi?

Ohhhh... böyle düşününce hafifliyor insan....